Cumhuriyet Kürdlere Ne Kazandırdı?
Ä°smail BeÅŸikçi
Osmanlı yönetimi döneminde Kürdlerin, dilleriyle, kimlikleriyle ciddi sorunları yoktu. Cumhuriyetle birlikte, Kürdlerin etnik varlığı, dili kültürü inkâr edilmeye baÅŸlandı. Dünyada Kürd diye bir kavim, Kürdçe bir dil olmadığı “Kürd denenler”in aslının Türk olduÄŸu ısrarla vurgulandı.
Osmanlı yönetimi döneminde Kürdlerin, dilleriyle, kimlikleriyle ciddi sorunları yoktu. ÖrneÄŸin, 1890’ların sonlarında, 1900’lerin baÅŸlarında, Kürdistan, (1898) Kürd Teavün ve Terakki Cemiyeti Gazetesi, (1908) Åžark ve Kürdistan (1908), Kürdistan (1908), Amid-i Sevda (1909) Peyman (1900), Rojî Kürd (1913), Yekbûn (1913) Hetewe Kurd (1914), Jîn (dergi, 1918) Kurdistan (1919) Jîn (rojname, 1919) gibi dergiler ve gazeteler çıkıyordu. Bu gazetelerin ve dergilerin çoÄŸunluÄŸu Ä°stanbul’da çıkıyordu. Diyarbakır’da yayımlanan dergiler de vardı . Kürd Azm-i Kavi Cemiyeti, Kürd Talebe Hevi Cemiyeti gibi dernekler vardı. Bunlar legal yayınlar, legal kuruluÅŸlardı. Bunlar hakkında zaman zaman soruÅŸturmalar açılsa, yasaklamalar yapılsa da legal yayınlar, legal kuruluÅŸlardı.
24 Temmuz 1923’te, Lozan AntlaÅŸması’yla Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. 29 Ekim 1923’te, Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetle birlikte, Kürdlerin etnik varlığı, dili kültürü inkâr edilmeye baÅŸlandı. Dünyada Kürd diye bilinen bir kavim, Kürdçe diye bilinen bir dil olmadığı, “Kürd denenler”in aslının Türk olduÄŸu, “Kürdçe denen dil”in aslının Türk dilinin ilkel bir aÄŸzı olduÄŸu ısrarla vurgulandı. Ve bütün bunlar Cumhuriyet boyunca sistematik bir ÅŸekilde savunuldu. O zaman, ÅŸu çok önemli bir soru olarak ortada durmaktadır. Cumhuriyet Kürdlere ne kazandırdı?
Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu döneminde Kürdlerin sahip olduÄŸu haklar, Kürdlerle birlikte anılan haklar, Cumhuriyet döneminde Kürdlerin ellerinden alınmış, yasaklanmıştır. Bu yasağın sürdürülmesinin ancak baskı ve zor ile mümkün olacağı açıktır. Kürdlerin Kürd toplumu olmaktan doÄŸan haklarının yasaklanmasının hiçbir meÅŸru temeli yoktur. Toplumsal meÅŸruiyet elbette önemlidir. Ama Kürd haklarının, Kürdlerin doÄŸal olarak sahip olduÄŸu hakların gasbedilmesinin hiçbir meÅŸru dayanağı yoktur. Böyle bir gasp eylemi Cumhuriyet kavramıyla da baÄŸdaÅŸmaz.
Kürdlerin ve Kürdçe’nin inkârı basit bir olay deÄŸildir. Bu tutum devlet politikasında, devletin eÄŸitim ve kültür politikasında çok önemli, çok köklü deÄŸiÅŸiklikleri getirir. Ä°nkâr, imhayı da beraberinde getiren bir anlayıştır. Asimilasyon gibi bir politikayı beraberinde getirdiÄŸi ÅŸüphesizdir. Kürdlerin ve Kürdçenin inkarı demek, daha önceki yıllarda, Kürd diliyle yazılmış, yayımlanmış veya yayımlanmamış kitapların, yazıların, gazetelerin, dergilerin de imhasını zorunlu kılmıştır. Bu anlayış çerçevesinde, devlet kütüphanelerindeki Kürdçe kitaplar, dergiler, gazeteler, dergi ve gazete koleksiyonları ayrılmış, toplanmış, imha edilmiÅŸtir. Kürdlerin ve Kürdçe’nin inkarı demek, Kürdlere, Kürdçeye ait hiçbir iz bırakmamaya özen göstermek demektir. Devlet kütüphanelerindeki Kürdçe kitapların, dergi ve gazete koleksiyonlarının toplanıp imha edilmesi, bu bakımdan, çok önemli bir operasyon olmuÅŸtur. Özel kütüphanelerdeki yayınlara ise, sık sık gündeme getirilen güvenlik aramaları sırasında el konulmuÅŸ, bir daha sahiplerine verilmemiÅŸtir. Bu arada başını belaya sokmaktan çekinen aileler, bu tür yayınları çoÄŸu zaman kendileri imha etme gereÄŸini duymuÅŸlardır. Bugün, bu gazeteleri, dergileri devlet kütüphanelerinde bulmak çok zordur. Ancak, bazı büyük kütüphanelerde birkaç sayı bulunabilmektedir. Özel kütüphanelerde bulunması ise çok daha enderdir.
Kürdlerin ve Kürdçenin inkarının, baskı ve zoru gerekli kıldığı, sürgün politikalarını gerekli kıldığı, Kürd ailelerin yerlerini yurtlarını terke zorlandıkları çok açıktır. Zira inkâr ve imha, ancak, baskı ve zorla, sürgünlerle yürütülebilen bir politikadır. Bu politika, Kürd bölgesinin ekonomik, toplumsal ve kültürel bakımlardan geri bırakılması sonucunu doÄŸuran bir politika olmuÅŸtur.
Cumhuriyet yönetimi, Kürdlerin ve Kürdçe’nin inkârına nasıl cesaret edebilmiÅŸtir? Bu cesareti nereden almaktadır? Bunu ÅŸu ÅŸekilde belirtmek mümkündür. 1921 Koçgiri, 1924 BeytüÅŸÅŸebap direniÅŸlerinde, 1925 direniÅŸ sürecinde, Kürdlerin ayrı bir kavim olduÄŸunu, Kürdçenin ayrı bir dil olduÄŸunu Kürdlerin Türk, Kürdçenin Türkçe olmadığını ileri sürebilecek, savunabilecek Kürd aydınlarının önemli bir kısmı, ya öldürülmüÅŸ veya firar etmek zorunda kalmışlardır. Cezaevlerine konularak veya sürgün edilerek tecrit edilenler de vardır. 1930 larda AÄŸrı, 1937-1938 de Dersim direniÅŸleriyle bu süreç devam etmiÅŸtir. SavaÅŸ sürecinde gerçekleÅŸen kırım ve firar, Kürdleri çok önemli destekten mahrum bırakmıştır. Firar edenlerin, sürgün edilenlerin ülkeyle iliÅŸki kuramamaları için her türlü önlem alınmıştır.
Ä°kinci olarak TürkleÅŸtirme sürecine karşı çıkabilecek, bu süreci eleÅŸtirebilecek aydınlardan önemli, bir kısmı 150’likler olarak Türkiye’den sürgün edilmiÅŸlerdir. 150’likler içinde Türk ve Kürd aydınlarının olduÄŸu da bilinmektedir.
1928 Harf Ä°nkılâbı’nın, Kürdlere olumsuz etkilerinden söz etmek gerek. Kürdlerin eÄŸitim kurumları medreselerdi. Ve medreselerde eÄŸitim Kürdçe yapılırdı. Arapça, Farsça öÄŸretimi, Kur’an, Fıkıh, Hadis öÄŸretimi Kürd diliyle yapılırdı. Cumhuriyetle birlikte hem –medreseler, hem de Kürdçe yasaklandı. 1928 Harf Ä°nkılabı, Kürdlerin geçmiÅŸle bağının kopartılmasında büyük bir rol oynadı. Devlet, Cumhuriyetle birlikte, herkesin Türk olduÄŸunu, dünyada, Kürd diye bir kavim olmadığını söylüyor, Kürdçe diye bir dil olmadığını vurguluyor, Harf Ä°nkılâbı da Kürdlerin geçmiÅŸle bağını kopartarak Kürdler arasında, özellikle gençler arasında bu düÅŸüncenin geliÅŸmesine yol veriyor. Harf Ä°nkılabı’nın Kürdler ve Türkler bakımından anlamı elbette çok farklıdır. Harf Ä°nkılâbı’yla Türkler de örneÄŸin, Osmanlı geçmiÅŸlerinden kopartılıyor ama Türklerin önüne yepyeni bir geçmiÅŸ, ilk çaÄŸlara, tarihsel kökenlere inen bir geçmiÅŸ konuluyor. Ama Kürdler de aynı tarihsel geçmiÅŸ içinde, aynı kökenler içinde deÄŸerlendiriliyor. Asimilasyon sürecinde, Kürdçenin ve medreselerin yasaklanmasıyla, zihinleri boÅŸ olan Kürd çocuklarına pürüzsüz bir ÅŸekilde, Türk geçmiÅŸi vermenin yolu açılıyor. Zihinler bembeyaz bir kâğıt gibi. Kâğıda ne yazarsan gerçek o gerçek olmuÅŸ oluyor. Harf Ä°nkılabı’nın, Kür aydınlarının çatışmalarda öldürülmesi, geriye kalanların cezaevlerine konulması, sürgün edilmesi veya firara zorlanmasıyla birlikte deÄŸerlendirilmesi gerekir. O zaman Harf Ä°nkilabı’nın Kürd toplumunda yarattığı yıkımı daha iyi anlamak mümkün olabilir. GeçmiÅŸle baÄŸ koparılınca, TürkleÅŸtirme operasyonları daha yoÄŸun bir ÅŸekilde, daha pürüzsüz bir uygulanabiliyor.
Bütün bunların dışında, dördüncü bir etken olarak, bunlardan çok daha önemli bir etken olarak, dış etkenleri saymak gerekir. Birinci Dünya Savaşı sonunda, Paris Konferansı’yla kurulan Milletler Cemiyeti döneminde, Kürdler ve Kürdistan bölünmüÅŸ, parçalanmış ve paylaşılmıştır. Bu, Kürd toplumunda bir insanın iskeletinin parçalanması gibi, beyninin dağıtılması gibi bir etki yaratmıştır. Bu, aynı zamanda, Kürdlerin dostlarını azaltmış, hatta sıfıra indirmiÅŸ, hasımlarının sayısını ise çoÄŸaltmıştır. Dönemin dünyaya nizam veren emperyal devletleri, Büyük Britanya ve Fransa, OrtadoÄŸu’daki, Türk, Arap ve Fars yönetimleriyle iÅŸbirliÄŸi içinde, Kürdlerin başına böyle bir felaket getirmiÅŸlerdir. Kürdlerin bütün milli istekleri, artık, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun devamı olan Türkiye Cumhuriyeti, Ä°ran Ä°mparatorluÄŸu’nun devamı olan yeni Ä°ran Åžahlığı, dönemin emperyal devletleri Büyük Britanya ve Fransa tarafından, iÅŸbirliÄŸi içinde bastırılmıştır. Kürdler ve Kürdistan üzerindeki bu müÅŸterek denetim, bu denetimi saÄŸlayan devletlerin her birine çok büyük kolaylıklar saÄŸlamıştır. Bütün bunların, Kürdistan’da yıkımı derinleÅŸtirdiÄŸi, yaygınlaÅŸtırdığı ise açıktır. Bu devletlerden biri Kürdlere baskı uyguladığı zaman, öbür devletlerden hiçbirinin, Kürdlere arka çıkmayacağını bilmektedir. Bu da onlara, Kürdlere karşı operasyonlara giriÅŸme konusunda cesaret vermektedir.
Cumhuriyet-Aydınlanma
Cumhuriyet’in aydınlanma getirdiÄŸi vurgulanmaktadır. Cumhuriyet Gazetesi yıllardır bu görüÅŸü dile getirmektedir. Cumhuriyet aydınlanma getirmiÅŸtir ama bu, sadece Türkler için aydınlanmadır. Dili, kimliÄŸi inkâr edilen, asimilasyon uygulamalarıyla karşılaÅŸan, baskı, zor, zulümle yönetilen Kürdler için bir aydınlanmanın söz konusu olmadığı açıktır.
Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, 1930’larda, devlet olanaklarıyla kurulmuÅŸlardır. Bu iki kurumun geliÅŸip kökleÅŸmesi için devlet maddi ve manevi olarak çok büyük çaba sarf etmiÅŸtir. Bu süreçte bir aydınlanma yaÅŸandığı elbette söylenebilir. Ama Türk tarihi ve Türk dili için, Türk kültürü için böylesine çaba sarfeden devletin, Kürdlere karşı tutumu ne olmuÅŸtur? Devletin Kürd tarihine, Kürd diline, Kürd kültürüne karşı tutumu ne olmuÅŸtur? Cevap çok açıktır. Baskı, zor, zulüm… Bu baskı ve zor Kürdleri karanlıklara garketmiÅŸtir. Cumhuriyet’le birlikte, Türklerin aydınlanma sürecine girdikleri söylenebilir. Ama, devletin Kürd politikası, Kürdleri karanlıklara garketmiÅŸtir. Devletin birbirine çok zıt olan bu tutumunu iyi algılamak gerekir. Türkiye’de bütün tarihsel ve toplumsal süreçlerin Türkler ve Kürdler bakımından anlamları farklıdır. 1923 Lozan AntlaÅŸması’nın, Türkler ve Kürdler için anlamı aynı mıdır? 2005’de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kurulmasının Türkler ve Kürdler için anlamı aynı mıdır?
Tarihsel olayların, Ermeniler, Asuriler, Rumlar, vs. ile Kürdler arasında farklı farklı anlamlar ifade ettikleri çok açık bir gerçekliktir. Türk aydınlanması, modernlikle birlikte gerçekleÅŸmektedir. Bu modernleÅŸmenin, demokrasi, özgürlük, insan hakları, katılım gibi deÄŸerleri içermediÄŸi açıktır. Türk modernleÅŸmesi, yeme-içme, giyim-kuÅŸam, eÄŸlence gibi bazı tüketim alışkanlıklarını içeren bir modernleÅŸmedir. Ama Kürdler bu modernleÅŸmeyi ancak, TürkleÅŸtikleri zaman, yani ancak Türk kimliÄŸi edindikleri, Kürdlüklerini unuttukları zaman yaÅŸayabileceklerdir.
Öte yandan aydınlanma, düÅŸün yasaklarına karşı bir duruÅŸu ifade eder. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, tek parti dönemindeyse, çok yaygın düÅŸün yasakları vardır. ÖrneÄŸin, Kürdlerin ayrı bir kavim, Kürdçenin ayır bir dil olduÄŸunu savunanlar, çok ağır idari ve cezai yaptırımlarla karşı kaşıya gelmektedir. Bu idari ve cezai yaptırımların çok partili dönemde de aynen sürdürüldüÄŸü bilinmektedir. DüÅŸün yasaklarıyla aydınlanma kavramı bir arada olabilir mi? Bu da aydınlanmanın, Kürdler ve Türkler bakımından çok çok farklı anlamlar içerdiÄŸini göstermektedir.
“Cumhuriyet’le birlikte, Osmanlı tarihin çöp sepetine atılmıştır” anlayışı da hiç doÄŸru deÄŸildir. BaÅŸta zihniyeti olmak üzere, Osmanlı’nın bütün kurumları, Cumhuriyet’le birlikte yaÅŸamaya devam etmiÅŸtir. Kürdleri asimile etme politikasının, Osmanlı’nı son döneminde Ä°ttihat ve Terakki Fırkası yönetimiyle baÅŸladığı bilinmektedir.
Devlet, yurt dışında yüksek maaÅŸlı lobiciler bularak, Türk dilini ve Türk kültürünü yaygınlaÅŸtırmaya çalışmaktadır. Bugün Fethullah Gülen cemaatı da devletin bu politikasını yoÄŸun bir ÅŸekilde desteklemektedir. Ama aynı devlet yüksek maaÅŸlı lobicilerini, Kürd dili, Kürd tarihi, Kürd kültürü incelemelerini engellemek için kullanmaktadır. Fethullah Gülen cemaatı da aynı doÄŸrultuda faaliyet yürütmektedir.
AKP ve Kürd Sorunu
AKP, herhalde Kürd sorununu, sadece PKK sorunu olarak algılıyor. Bunu dışında bir Kürd sorunu olduÄŸunu düÅŸünemiyor. PKK sorununu da ÅŸu veya bu ÅŸekilde yoluna koyduÄŸunda Kürd sorununun çözülmüÅŸ olacağını düÅŸünüyor. Bu, ÅŸüphesiz çok yanlış bir algılamadır. Çünkü PKK’yi doÄŸuran da Kürd sorununun kendisidir. Ä°nkâr ve imha politikaları, 1970’lerin sonlarında, PKK’nin kuruluÅŸunu getirmiÅŸ, 1980’lerin ortalarında da silahlı mücadele baÅŸlamıştır. AKP, hükümet, bu yanlış algılamasıyla, Kürd sorununu daha da büyüteceÄŸi gibi, PKK’den kaynaklanan sorunları da çözemez.