Ninelerimizin Ermeni komşuları -///=> ANP
Ninelerimizin Ermeni komşuları
2012-12-05  

Ninelerimizin Ermeni komşuları

Doç. Dr. BERAT ÖZÄ°PEK, Ä°stanbul Ticaret Üniversitesi

Ninelerimizin KomÅŸuları : Anadoluda Ermenilerle birlikte yasayan halklarin bariscil yönlerini ele alan bir kitap.

Çocukluk arkadaşım Etem’in arabasında EÄŸin’den Malatya’ya giderken, bomboÅŸ görünen bir yolda ardı ardına iki kere kornaya basmasına ÅŸaşırmıştım. “Bu bir aile geleneÄŸi” demiÅŸti. Babasının arkadaşı Setrak Amca’yı selamlıyordu. Yıllarca ÅŸoför olarak otobüslerde kamyonlarda çalışmış, yakın çevresinin “Sato” diye hitap ettiÄŸi, bir tarafı EÄŸinli, diÄŸer tarafı Arapkir’in Åžepik köyünden, muhabbet ehli bir insanınm vasiyetini yerine getiriyordu.

“EÄŸer sizlerden önce ölürsem, beni araçların Åžepik köyüne geçtiÄŸi yolun yanına defnedin. Siz benim dualarımı bilmezsiniz ben sizin. Sadece mezarımın yanından geçerken beni hatırlayın. Ä°ki korna sesi bana yeter” demiÅŸti babasının arkadaşı. Dostları ile onu tanıyan ÅŸoförlerin bu vasiyeti uygulamaları, o yoldan geçerken korna çalmayı bir âdet veya gelenek haline getirmiÅŸti.

Ermeni meselesiyle ilgili haberler bana Nathaniel Hawthorne’un “Yeryüzünün AteÅŸe Verilmesi” adlı öyküsünü hatırlatıyor. GeçmiÅŸten kalan ne varsa, uçsuz bucaksız bir meydanda yaktıkları ateÅŸe atıp yok eden bir kuÅŸağın öyküsü bu. Kendi elleriyle kendi dünyalarını yok eden, üstelik bunu mazideki güzellikleri ateÅŸe de vererek yapan talihsiz insanların trajedisi.

Ermenilerle Türklerin ortak tarihine son yüzyılın kirli penceresinden bakan bir Türk veya Ermeni açısından Anadolu’daki bin yıllık beraberlik, hiçbir güzellik içermeyen zorunlu bir beraberlik olabilir. O pencereden bakan milliyetçi bir Ermeni için bütün tarih, “Türk iÅŸgali altında geçen asırlar” demektir; aynı camdan bakan milliyetçi bir Türk ise tarihi ÅŸöyle “özetler”: “Biz güçlüyken baÅŸkaldıramadılar, ne zaman ki zayıf düÅŸtük, ilk fırsatta ihanet ettiler.”

Ä°kisinin de dramatik bir yanılgı içinde olduÄŸunu, bin yıllık beraberliÄŸin sadece zorla izâh edilemeyeceÄŸini, bu insanların birbirlerine muhabbet ve merhamet de duymuÅŸ olduklarını, birlikte yaÅŸamayı bir erdem olarak deÄŸil bir doÄŸal durum olarak gördüklerini, birbirlerini sevdiklerini ve güvendiklerini, birbirlerine ailelerini emanet edip gözleri arkada kalmadan bir yerlere gidebildiklerini, birbirleriyle ömür boyu süren iÅŸ ortalıkları kurabildiklerini, kısacası bambaÅŸka bir tarihin de mevcut olduÄŸunu nasıl anlatmalı?

Bu topraklardaki ortak tarih sadece acıların tarihi olmadı. EÄŸin’in GerüÅŸla Köyü’nde, aynı köy meydanındaki çeÅŸmeden su dolduran, topladıkları dutları aynı meydanda Dersim’den gelen Kürtlerin buÄŸdayıyla kalbur ölçüsüyle deÄŸiÅŸ tokuÅŸ eden, aynı köyün içindeki camiye ve kiliseye giden, birbirlerine “Allah kabul etsin” diyen Türklerle Ermeniler baÅŸka bir dünyanın insanlarıydı, bugünkü “yaralı bilinç”le malûl Türklerle Ermeniler baÅŸka. Ä°kinciler, güzel olan her ÅŸeyin, tıpkı Hawthorne’un öyküsündeki gibi, koskocaman bir ateÅŸin içine yandığı bir dünyaya gözlerini açmıştı.

Bizim kuÅŸak gözlerini bu dünyaya açtığında, Ermenileri ve Türkleri tahammül ederek deÄŸil, barış içinde bir arada yaÅŸatan o ÅŸey, çoktan yanıp kül olmuÅŸtu. GerüÅŸla canlılığını yitirmiÅŸ, bereket gitmiÅŸti. Kimse geçmiÅŸten söz etmiyordu; özellikle de “emvali metruke”ye konanlar. GeçmiÅŸin kaybedilmiÅŸ güzelliklerinden söz edenler arasında, dedem Ahmet Efendi ile “tehcir artığı” komÅŸuları “Marmar Bibi” de vardı. Herkes evinden, yurdundan koparılıp götürülürken, Marmar ve annesi uzun süre bir yerlerde saklanmış, tehlike geçinceye kadar birileri onlara bakmıştı. Uzun kış akÅŸamlarında onların sohbetine kulak veren evin küçük kızının aklında en çok yer eden, akÅŸamları dört köÅŸeli fenerini yakıp misafirliÄŸe gelen Marmar Bibi ile eskilerden söz ederken “hey gidi gençlik, Ahmet Efendi, neler yapardık, neler yapardık” diyen Ä°rza (Rıza) Efendiydi. Ben doÄŸduÄŸumda onlar bu dünyadan çoktan göçüp gitmiÅŸlerdi. Onlara dair bütün bildiklerim, o küçük kızın, yani annemin anlattıklarıydı. O evin çocukları için Marmar Hanım’a “bibi”, yani “hala”, yani “babanın kız kardeÅŸi” diye hitap etmenin yadırgatıcı bir yanı yoktu. Ermeni komÅŸusunu anarken “diniyle yarlığansın” diyen, yani “Allah onu kendi dininin kurallarıyla deÄŸerlendirsin ki cennete gidebilsin” diye dua eden babaannem Rabia Hanım için de öyle.

Bizim kuÅŸak o duyguyu hiç tanımadı. DüÄŸünlerde çalıp söyleyen ayrılmaz üçlü Davulcu Zoppik, Gırnatacı Cin Ali(k) ve Ohannes artık yoktu. Onların doÄŸal, yapmacıksız ve belki kendilerinin bile far-kında olmadan sahip oldukları beraberlik, muhtemelen onların çocukları için dahi kolay anlaşılamayacak o ruh hâlini ifade ediyordu.

Sonraki kuÅŸaklar, Anadolu’daki Türkler veya diaspora Ermenileri sadece kötü zamanların hatıralarıyla yetiÅŸtiler. Oysa o devasa ateÅŸin, karşılıklı öfkeyi besleyen hatıralarının zehirli dumanı genzimizi yakarken dahi, küllerin altında tamamen yanmamış bir ÅŸeyler olduÄŸunu görmek mümkündü. Bazen eski bir çeyiz sandığını açtığımızda, onun kapağının iç tarafına iÅŸlenen ÅŸehrin siluetinde cami ve kilisenin birlikte resmedildiÄŸini gördüÄŸümüzde, bizden öncekilerin sahip olduÄŸu bir ÅŸeyleri kaybettiÄŸimizi hissediyorduk; bazen de bugün bize “yabancı” olan dillerle, Ermenice ve Osmanlıca yazılmış bir çeÅŸmenin kitabesini birileri bizim için okuduÄŸunda. Bazen de felaketin ortasında yaÅŸanmış olaÄŸanüstü bir vefa ve fazilet öyküsü bizi “biz ve onlar” illüzyonundan sıyırıp çıkarıyor ve insanların TürklüÄŸün ve ErmeniliÄŸin ötesinde, çok daha farklı bir temelde ikiye ayrıldığını gösteriyordu.

Soykırım Tasarısı’nın ABD Temsilciler Meclisi’nin gündemine alınması dünyanın her yanındaki pek çok Ermeni’yi sevindirdi, pek çok Türk’ü üzdü. Oysa ortada Ermeniler açısından bir zafer yoktu; tıpkı tersi olsaydı Türkler açısından olmayacağı gibi. Yarın siyasi dengeler deÄŸiÅŸip, bugün soykırımı kabul eden parlamentolar kararlarını geri alırlarsa da Ermeniler ve Türkler olarak bizim sorunumuz bitmiÅŸ olmayacak. Türkler açısından en “kötü” senaryo gerçekleÅŸse, tüm dünya ‘Ermeni tezi’ni kabul etse de Ermenilerin başı göÄŸe ermeyecek. Tıpkı bütün ülkeler ‘Türk tezi’ne ikna edilse Türklerin ermeyeceÄŸi gibi.
Çünkü biz Türkler ve Ermeniler olarak baÅŸtan kaybetmiÅŸiz; bizi soylu ve zengin kılan paha biçilmez bir hazineyi yitirmiÅŸiz. Ve hiçbir siyasi baÅŸarı, bunu deÄŸiÅŸtirmeyecek; hiçbir özür ve maddî tazminat da yaÅŸananları telafi etmeyecek.

Bütün bunları Ermenilerle Türklerin acılarını eÅŸitleyip sıfırlamak için söyleyenlerden deÄŸilim. Hrant Dink’in de vurguladığı gibi, yaÅŸananların adına ne dersek diyelim, bugün bir halk artık burada yok. Kimsenin acısını küçümsemeye veya “haydi hep beraber unutalım” demeye de hakkımız yok. Söylemek istediÄŸim ÅŸu ki, bizim birlikte kaybettiÄŸimiz hazine, siyaset ve hukuk terazisiyle ölçülemeyecek kadar deÄŸerliydi.

“Neyi kaybettiÄŸini hatırla” diyordu ÅŸair.

Bu çalışma, geçmiÅŸe hep ihmâl edilen bir pencereden bakmamıza ve hatırlamamıza katkı saÄŸlıyor. Ermenilerle Türklerin ortak tarihinin sadece kötü sayfalardan ibaret olmadığını, acısıyla tatlısıyla bin sayfalık bir romanın, felaketin damgasını taşıyan son yüz sayfasına indirgenemeyeceÄŸini gösteriyor. O son yüz sayfa içinde bile insan olmayı veya insan kalmayı baÅŸaran Türklerle Ermenilerin hikayeleri, kalbini ve vicdanını “ulusal dava”ların aldatıcı cazibesine kurban etmeyen Ermenilerle Türkler için hatırlamayı saÄŸlayacak önemli ipuçları anlamına geliyor. Evinde barındırdığı Ermeni çocukları kendi çocuklarından ayırmayan, onların rahat etmeleri için elinden geleni yapan dini bütün Müslüman Veysel Efendi ile hastalanan komÅŸusunun başında Ä°ncil okuyan dini bütün Hıristiyan Åžamiran Hanım, bize o kayıp dünyayı bulmamız için ışık tutuyorlar.

Bu yönüyle elinizdeki çalışma, barışa katkısının yanında, bütün bu yaÅŸananlara raÄŸmen bin sayfalık o kitabın bitmiÅŸ sayılmayacağı umudunu da pekiÅŸtiriyor. Bu vesileyle, baÅŸta Zekeriya BaÅŸkal olmak üzere, bu çalışmaya emeÄŸi geçen bütün akademisyen arkadaÅŸlarımı kutluyorum. Onlar çok hayırlı bir iÅŸ yapıp, husumeti söndürecek ve karşılıklı anlamaya katkı saÄŸlayacak bir çalışmaya birlikte imza attılar. Siyasetin ötesine geçerek, gölgede kalan sevgi, vefa ve merhameti mercek altına aldılar.

Çalışmanın bu özelliÄŸi, bilimsel yönünden çok daha önemli. Zira Türkler ve Ermeniler olarak birlikte mustarip olduÄŸumuz “yaralı bilinç” rahatsızlığından kurtulmak için ateÅŸe verilen geçmiÅŸin içindeki kayıp güzellikleri hatırlamaya ihtiyacımız var. Belki o zaman, birlikte kuracağımız yeni gelecek, sadece bizden sonraki kuÅŸaklara muazzam bir armaÄŸan olmakla kalmayıp, geçmiÅŸte birbirini seven ve özleyen ninelerimizin ruhlarını da ÅŸad edebilir.

Ararat News – Publishing’in notu : Gecenlerde Sayin Doc. Dr. Bekir Berat Özipek’in “Ninelerimizin KomÅŸuları” yazisini yayinlamayi degerlendirirken, Avrupa’da yasayan bir  Ermeni arkadastan tepki istedim. Hovsep Hayreni kendi atalarini katleden Turklere ve katliamlara bulastirilan Muslumanlara kin duyanlardan degil. Irkci hic degil. O Avrupa’da yasayan binlerce Ermeni gibi, Anadolu halklarinin bir arada yasamalarini savunan bir Ermeni. Tepkisini yazmasi icin ben israrci oldum.

70 milyonluk Türkiye`de "keÅŸke o imha eylemi olmasaydı, eskisi gibi birlikte yaÅŸasaydık" diyen kaç kiÅŸi var acaba?

Hovsep Hayreni -Yazar soykırım öncesi beraber yaÅŸamın ortadan kalkmış olmasını asıl büyük kayıp olarak tanımlayıp bu temelde hem Ermenilerin hem Türklerin kaybettiÄŸine dikkat çekiyor. Bunu anlamak mümkün, fakat 70 milyonluk Türkiye`de "keÅŸke o imha eylemi olmasaydı, eskisi gibi birlikte yaÅŸasaydık" diyen kaç kiÅŸi var acaba? Böyle düÅŸünenler çok olsaydı Türk devletinin inkarcılığı bu kadar katı sürebilir miydi? Devlet ve de Türk toplumunun büyük çoÄŸunluÄŸu Ermenilerin ve diÄŸer Hristiyan halkların tasfiye edilmesinden rahatsızlık duymadığına göre, öylesi bir kayıp duygusu Türkler için ne derece sözkonusudur? Sorun bu duyguyu güçlendirmekse eÄŸer, bunu öncelikle yok edilmiÅŸ halklara dair vicdani duyarlılığı geliÅŸtirme temelinde ele almak gerekmez mi?

Makalede her ne kadar iki tarafın acılarını eÅŸitleme anlayışı güdülmediÄŸi söylense de, mukayese kabul etmeyecek bir eÅŸitsizliÄŸin varlığı da net olarak belirtilmiyor. Bir tarafta vahÅŸice yok edilmiÅŸ bir ulus, diÄŸer tarafta onun bütün zenginlikleri üzerine konarak semirmiÅŸ bir ulus-devlet gerçeÄŸini ne yapacağız? Bu açıdan bir tarafın kayıplarının diÄŸer taraf için kazanç olduÄŸu açık deÄŸil mi? Åžüphesiz Türkler arasında bu kazancı paylaÅŸmayan ve lanetleyenler de var, ayrıca böyle bir barbarlığın Türk halkına da iyilik olmadığını söylemek yanlış deÄŸil. Çünkü onu böyle gaddar bir devlet geleneÄŸine daha fazla esir etmiÅŸtir. Fakat yazıda Türklük adına güdülmüÅŸ imha siyasetinin açık bir eleÅŸtirisi yapılmadığı gibi, tarafların karşıt tezlerine eÅŸit mesafede uzak durma yoluyla esasa iliÅŸkin muhasebeden kaçınılmış oluyor. Bu yaklaşımın doÄŸal bir sonucu olarak Ermeni halkının adalet mücadelesine soÄŸuk bakılıyor. Dünyaya 1915 soykırımını daha fazla tanıtma ve Türk devletinin inkarcılığını kırma çabasının hiç bir anlamı olmadığı ima ediliyor. Ben ÅŸunu sormak isterdim yazara: Ermeniler ne yapmalı yani, uÄŸratılmış oldukları soykırımın adalet davasını bırakıp "yüz yıl önce Türklerle ne güzel birarada kardeÅŸçe yaşıyorduk, başımıza gelen her ne ise kan ter içinde uyanıp öf be kabus görmüÅŸüz diyerek unutmaya çalışmamız gereken bir ÅŸeydir, tatsız olan bu son yüzyılı hatırlamayalım artık, bu gerçek tarih sayılmaz, öncesindeki 900 yılın güzel anılarıyla mutlu olalım" mı demeli? O uzun geçmiÅŸin ne kadar olumlu yaÅŸandığını bir yana koyarak söylemek gerekirse; tahammül edilebilir birlikte yaÅŸamın sona ermiÅŸ olmasına hayıflanmak, bir kesimin fiziki varlığının ortadan kaldırılmış olmasına acımaktan ve bunu muhakeme etmekten bağımsız bir anlam ifade edebilir mi?

Üzerinde düÅŸündürmek istediÄŸim noktalar bunlardır. Bunlar iÅŸin özünü oluÅŸturuyor bana göre. Bu özün karartılması ise ne kadar iyi niyetli de olunsa soykırım suçlusu ve inkarcısı devletin iÅŸine gelir. O tarihle yüzleÅŸilmeden iki toplum arasındaki husumetin azaltılabileceÄŸini tasavvur edemiyorum. Soykırım sırasında gösterilebilmiÅŸ koruma-kurtarma örneklerinin sahiplenilmesi ancak tersi yöndeki baskın gerçeklikle tarihsel hesaplaÅŸmayı içerdiÄŸi ölçüde anlamlı olabilir. Aksi durumda tutarlı olmayacağı gibi, maÄŸdur tarafın bakışına olumlu etkiler yapması da beklenemez.


Print


.
2018-03-07 - 04 :19    Ä°NSANLIÄžA KARÅžI ZULMÃœN DE SONU VAR
2016-12-03 - 17 :56    SABAH`ın REZALETÄ° ve UTANÇ HABERÄ°
2016-01-22 - 16 :31    Qazî MIHEMED: DÜŞMANLARINIZA ALDANMAYIN
2016-01-07 - 15 :30    KÃœRT TARÄ°HÄ°NIN GÄ°ZLÄ° HAZÄ°NELERÄ° AÇIKLANIYOR
2015-05-24 - 00 :52    Osmanlılar ve Acemler Arasında Kürdler
2015-05-24 - 00 :35    “Azeriler ve Ermenilerin Kürdlere karsi soykırımi”
2015-03-28 - 07 :54    Arap şövenistleri Rojavayı nasıl AraplaÅŸtırdı ?
2015-03-28 - 07 :43    Susuz HoÅŸgeldi köyünden BaÅŸbakan DavutoÄŸlu’na çaÄŸri
2014-12-20 - 08 :33    ÅžENGAL iÅŸit vahÅŸetinden KURTARILDI !
2014-04-26 - 17 :07    Kürt imamlardan Ermenilerin korunması için fetva
2012-12-05 - 16 :43    Ninelerimizin Ermeni komÅŸuları
2012-11-24 - 15 :54    Müslümanlar Ermenilerin nesi olur?
2012-08-18 - 00 :21    Rusya’nın OrtadoÄŸu politikası
2012-04-03 - 02 :37    Sabri Atman : Süryani Soykırımı kabul edilsin
2012-01-17 - 00 :26    Federal Kürdistan’da politik islamin anatomisi
2011-12-28 - 00 :12    Diken : Fıleleri kaybettiÄŸimizde coÄŸrafyamiz da yoksullaÅŸtı
2010-11-21 - 01 :11    Cumhuriyet Kürdlere Ne Kazandırdı?
2009-08-27 - 23 :26    Kafkasya Kürdistan`ının iadesi
2009-02-17 - 02 :45    Burkay : Din-Siyaset iliÅŸkileri-3
2009-02-13 - 01 :44    Burkay: Din-Siyaset iliÅŸkileri-2



About us  |  Contact information
Copyright 2008, ANP. All rights reserved.
Powered by Med Diplomatic