Diken : Fılelerimizi kaybettiğimizde coğrafyamiz da yoksullaştı
İttihatçı-kafatasçılar, Kürdün müslüman kimliğini öne çıkararak binlerce yıl beraber yaşayan halkları birbirine kırdırttılar. Bu dönemde Kürtlük adına başka halklara karşı oluşmuş ulusal bir Kürd hareket olmasa da, Müslüman olmayan halklara yapılan mezalimliklerde, bazı işbirlikçi Kürt çevrelerin kirli rollerinden dolayı Kürdler, aslinda Kürdi olmayan bu kirli ve trajik sayfadan dolayi her zaman utanç duydular ve Hristiyan halklardan özür diledi ve dilemeye devam ediyorlar. Tabii bu zulum ortamında binlerce kirvesini ve kapı komşusunu saklayan ve yardımcı olan Kürdleri de unutmamak gerekir... Gazeteci Gülcan Bextiyar, araştırmacı-yazar Şeyhmus Diken ile Kürdistan coğrafyasında silinen Fılelerin trajedisini konu alan son yayınlanan kitabı Gittiler İşte hakkında konuştu...
Gülcan Bextiyar : Öncelikle Röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. 2011 yılında yayınlanan ve kısa zamanda ikinci basımını yapan "Gittiler İşte" kitabınızı yazma sürecinizden söz eder misiniz?
Şeyhmus Diken : Gittiler İşte, aslında bir borç ödeme kitabı ama içten bir borç ödeme kitabı. Maalesef üzülerek “Bir zamanlar” demek durumundayım. Evet, bir zamanlar birlikte yaşayan bu haysiyetli coğrafyanın kavimlerinden biri (Kürtler), diğerinin (Ermeniler) kırımında kendilerinin dışındaki ırkçı, kafatasçı fanatiklerin düşmanca politikaları nedeniyle sorumlulukları oldu. Sonra coğrafya yoksullaştı, tekçi bir kimliğe doğru evirildi. Araya uzunca zamanlar girdi. Kimileri çıkıp bir zamanlar yaşanmış o kırımı yüreklerinde hissederek “özürler” diledi. Ben bu kitapla bir metnin altına koyulmuş bir imzanın yetmeyeceğini düşünerek aydın sorumluluğumla Kürde düşen özrü “Gittiler İşte” ile yapmaya yeltendim. Hepsi ve hikâyesi bu…
Gülcan Bextiyar : Ciran"larımız, "kiriv"lerimiz dediğiniz ve yüzyıllar boyunca kardeşçe, barış içinde birlikte yaşadığımız Ermeni kardeşlerimizle ilişkilerimizdeki en önemli kırılma noktası nedir sizce? Yaşanan trajik ve üzücü olaylarda, hükmü veren veya kalemi kıran merkezi yönetim/ iktidar ile olayların faili olarak görülen Kürtler arasında nasıl bir ayırım ortaya koyabiliriz?
Şeyhmus Diken, Gittiler İşte kitabini Ermeni Doçent Xaco’ya imzalarken
Şeyhmus Diken : Aslında hiç gerekmediği halde “Din” demek durumundayım. Müslümanlar Camiye, Hıristiyanlar Kiliseye gidiyordu. Hâla gidiyorlar. Bunun dışındaki toplumsal hayata baktığımızda başka bir ayrılık en azından coğrafyamız açısından yok ve yoktu. Meftuneyi, kibe bumbar’ı, içli köfteyi, kaburgayı, sumaklı, etli, ekşili dolmayı aynı tatla yapan; pastırmayı, kavurmayı, turşuyu aynı gelenekle kışa hazırlayan, bulguru aynı yöntemle bazalt avluda çektiren, acısını, sevincini, bayramını seyranını aynı heyecanla kendi diniyle hayata katan aynı coğrafyanın ayrı dinlere mensup Ermeni, Süryani, Kürt sakinlerinin din dışında başka ne gibi ayrılıkları olabilirdi ki! İşte bu ayrılık noktası 1900’lü yılların “İttihat”çı politikacılarınca çok iyi kullanıldı.
Kürtler çok kaba ve sıradan tabiriyle Dini İslam, Dini Muhammedi adına Türkçü ve İslamcı Jön Türklerin “İslam Kardeşliği ve Gâvur Düşmanlığı” birleştiriciliği üzerinden bir rol üstlendiler. 1900’lü yılların başında henüz Kürt Uluslaşması kendi ayakları üzerinde durma ve ulusal varlık gösterebilme aşamasında değildi. Bu en basitinden Lozan temsiliyetinde bile imzalarla kendini hissettiriyordu. Bunu bilen ittihatçı katiller sürüsü en amiyane tabiriyle Kürt coğrafyasında Kürdün Müslüman kimliğini öne çıkartarak binler yıldır beraber yaşadığı coğrafyadaşlarını katlettirdiler. Tabi arada epeyce “kıyılmayan” ve “korunan” tekil ya da çoğul örnekler olsa da; bugün geriye dönüp baktığımızda kayıpların ve sicilden düşen / düşürülenlerin hayli fazla olduğunu en azından tarih ve toplumsal demografi de söylüyor.
Gülcan Bextiyar : İki dost halk (Ermeniler ile Kürtler) arasındaki bu tarihi kördüğüm sizce nasıl çözülür? İnsani ilişkilerde normalleşme ve tarihle yüzleşme adına ne tür adımlar atılabilir?
Şeyhmus Diken : Çok ciddi bir yüzleşme ile tabii ki! Bunun için illa devletin adım atmasını beklememek gerek. Devlet bu işi sittin sene sürüncemeye bırakabilir. Kanımca, sivil toplum üzerinden aydın inisiyatifleri üzerinden, belediyeler ve yerel siyasal erkler üzerinden bu tarihi yüzleşme yapılabilir. Böyle bir iradi çaba aynı zamanda Türk halkına da bir ders haline dönüşebilir.
Gülcan Bextiyar : Bu temelde Türkiye Ermenileri Patrikhanesi tarafından Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin de proje ortaklığıyla restorasyonu yapılan ve 22 Ekim 2011'de coşkulu bir şekilde açılan Diyarbakır Surp Giragos Ermeni Kilisesi'nin tarihi ilişkilerde yeni bir sayfa açılmasına katkısı olur mu?
Şeyhmus Diken : Elbette olur. Olmaya başladı bile. 21-22 ve 23 Ekim 2011 günleri ve haftasında dünyanın dört bucağından bir dolu Diyarbakır Ermenisi şehre akın etti. Kimisi kaygılıydılar, acaba nasıl karşılanacağız diye. Ama kiliseye, hatta Xançepek’e, Gâvur Mahallesine adımlarını attıktan sonra o kadar çok Kürt hemşehrileriyle kucaklaşarak onlarca yılın hasretini giderdiler ki, görenler şaşırdı. Bu tamı tamına bir yüzleşme örneğiydi. Halkın bu kıt’alde bir ah’ının gümanının olmadığının somut tezahürüydü. Herhangi bir önyargı yoktu. Yaptıranlar utanmalıydı. Kanımca Surp Giragos Kilisesinin açılma serüveni yeni binyılda yüzyıllık yüzleşmeye dört yıl kala Kürt halkının bir mabet üzerinden Ermeni hemşehrileriyle yeniden buluşmalarının yüz görümlüğüdür. Devamı elbette gelmelidir.
Gülcan Bextiyar : Gittiler İşte kitabınızın genelinde Ermeni kardeşlerimizin güçlü bir dönüş umudu var, kanaatimce. Anlamlı, büyük bir dönüş mümkün mü?
Şeyhmus Diken, Amerika’da yasayan Diyarbakirli Ermeni sanatci Udi Yervant ile
Şeyhmus Diken : Kısa vadede çok güçlü bir dönüş beklememek gerektiği kanısındayım. Çünkü gidişin, hem de kaçarcasına, ardına bakmadan ve elbette kin ve öfke duyarak gidişin üzerinden onlarca yıl geçmiş. O halde şimdi en azından dönebilme niyeti olanlar için en başta “Güven” telkin etmek gerek. Bu da siyaseten belediyelere ve yerel siyasal erke düşer / düşmeli. İşte o zaman anlamlı bir dönüşten söz etmek mümkün olabilir.
Gülcan Bextiyar : Uluslararası kamuoyunda ve Ermeni halkında, Türk devletinden yana ne tür bir beklenti var?
Şeyhmus Diken : Önce tabii ki resmi bir özür ve özrün ardından da yapılanların telafisi gerekir. Çünkü “özür ve telafi” ayrılmaz ikilidir. Eğer özrünüzü telafi mantığı ile taçlandırmazsanız, tek başına özür kâğıt üzerinde kalmış bir mürekkep lekesi gibi durur ve hiçbir anlam ifade etmez. Bugün çok büyük zenginliklere dönüşen Ermeni mülklerinin talanının hesabını sahi kim verecek.
Diyarbakir : Şeyhmus Diken, Yervant ve Xaco ile onarimi yapilan eski bir Ermeni yapinin önunde
Gülcan Bextiyar : Günümüz Ermeni- Kürt ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?
Şeyhmus Diken : Ben iyimserim. İyi gördüğümü söyleyebilirim. Surp Giragos Kilisesinin açılışına gelen bir grup önümde yürüyordu. İki Ermeni kadın kendi aralarında konuşuyorlardı: “Valla bu Kürtler haysiyetli insanlar. Bak kiliseyi ne güzel onarmışlar. Davranışları, misafirperverlikleri ne kadar efendice!” Tabi bu insani bir göstergedir. Bunu uzun bir yürüyüşün ilk adımı gibi algılamak gerek. Varsıllığın toplumların dünyasında sadece malvarlığı-mülkvarlığı olarak değil; kimlik, kültür ve tarih zenginliği varsıllığı olarak da zihinlerde yer etmesi gerek. Tekçiliğin fanatizme ve ırkçılığa, çokçuluğun ise demokrasi kültürüne doğru yol açacağını bilmek gerek. Ez cümle biz Kürtler bir miktar Ermenice konuşmalıyız. Ermeni hemşehrilerimiz de yeniden bilinçaltlarında, saklılarında kalan ve kendi tabirleriyle Dikranagerd’e geldiklerinde dillerinin pası çözülerek konuşmaya başladıkları Kürtçelerini yüksek sesle dillendirmeliler.
Biyografi: Uluslararası PEN Yazarlar Örgütü Türkiye Merkezi Diyarbakır Temsilcisi Diken. 1954 yılında Diyarbakır'da doğdu. 1978 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Bir dönem İç İşlerine bağlı olarak mülki amirlik (kaymakamlık) yapan Diken’in görevine, 12 Eylül askeri darbesinin ardından son verildi. Daha sonraki süreçte Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde Başkan Danışmanı olarak görev aldı.
Birçok sivil toplum örgütünde yönetici, üye ve danışma kurulu üyesi görevlerinde yer alan ve aynı zamanda güçlü bir kaleme sahip olan Diken; Kent Kültürü, Kent Kimliği, Yerel ve Sözlü Tarih konularında çeşitli eserlere imza attı. Yayınlanmış 13 kitabından "Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir, Diyarbakır" Fransızcaya, "İsyan Sürgünleri" ise Kürtçenin Sorani lehçesine çevrilip yayınlandı. Son kitabı "Gittiler İşte"nin Bulgarca ve Ermenice'ye çevrisi yapılıyor... Taşlar Şahit kitabından 13 şiiri Amerika’nın Los Angeles şehrinde yaşayan Ut sanatçısı Yervant Bostancı tarafından bestelenip Taşlar Şahit ismiyle müzik CD'sine dönüştürüldü.